Gözünüzü
kapatıp, birkaç dakika, sevdiğimiz varlıkları düşünelim. Anlayacağız
ki hepsinin de rengi, kokusu, tadı veya sesi bize bir şekilde hitap eder ve
hepsinin kendilerini bize sevdiren bir özellikleri vardır. Ama aralarında en
çok ihtiyacımız olanın ne rengi, ne kokusu, ne de tadı bulunur. Değerini
yokluğunda anladığımız sudur sözünü ettiğimiz. Su; yani bir oksijen
atomunun etrafında dönen iki hidrojen atomundan ibaret olan şey...
Hayatın
kaynağı olarak var-edilmiş bulunan suda en önemli duyularımızı etkileyen
renk, koku ve tat gibi özellikler yoktur. Ama, yine de su, başka şeylerle
biraraya geldiğinde, vazgeçilmez güzellikler sunar bize. Ayın denizdeki yansıması
ile mehtap ve yakamoz, küçük bir deredeki şırıltı ile şarkı, yağmurun
toprağa kavuşması ile ise enfes bir koku olarak gönlümüzü fetheder. Çok
bulunduğu için müsrifçe kullanılıp israf edilmesine alıştığımızdan mıdır
nedir, dediğimiz gibi, değerini yokluğunda anlarız. Gerçekte ise, su, sanıldığından
çok daha değerlidir.
Siz
hiç topluca para, altın, araba, villa duası yapıldığını duydunuz mu? Ama
hepimiz su duasını, yani yağmur duasını biliriz. Onsuz kalındığında
beriki zenginliklerin mânâsız kalacağını anlamış olduğumuzdan, âlemlerin
Rabbine topluca yakarıp, tarif ederek, adını söyleyerek niyaz ettiğimiz yegâne
maddî varlıktır su. Bu değer, dünyada sanata da yansımış olmalı ki, içinde
deniz, göl veya akarsu bulunmayan bir manzara resmi bulmak çok zordur.
Peki,
suya olan bu tutkumuz nereden geliyor?
Bunun
için, hayatın kaynağının dünyadaki ve kâinattaki macerasına bakmamız
gerekiyor.
İlk
önce şunu bilmeliyiz ki, suyun hayatın işine yaraması için bir yerde sıvı
olarak bulunması lazımdır. Buz veya buhar halindeki su hayatın ihtiyaçlarını
kolayca görmüyor. Suyu oluşturan iki ayrı cins atomdan biri olan hidrojen kâinatta
en bol bulunan maddedir. Yıldız yakıtı olarak sonsuz karanlıkların içinde
ışık ve ısı vahaları meydana getirir. İşte dünya dahi böyle bir
vahada, yani güneş yakınlarındaki bölgede yer alır. Güneş gibi ortalama
büyüklükte bir yıldızın hayatı yakmadan besleyebileceği bölge,
kendisinden yaklaşık 140-160 milyon km. uzaklığındaki şeridin içidir. Dünya
tam bu şeridin ortasında (Güneşten 149-150 milyon km. uzaklıkta) bulunur.
Bu şeridin Güneşe göre uzağına geçildiğinde su, Mars’taki gibi, yeraltına
çekilip donar. Yakınına geçildiğinde ise, Venüs’teki gibi, buharlaşır.
Suyu
oluşturan diğer bir madde olan oksijen ise kâinatta hidrojen kadar bol değildir.
Uzayda bir şekilde ulaşıp inceleyebildiğimiz yerler arasında oksijeni bol
miktarda barındıran tek bir yer olduğunu görebilmişiz şimdiye kadar. Burası
da, tahmin edileceği üzere, Dünyadır. Oksijen, su oluşturmanın yanı sıra,
solunum için de gereklidir. Soluduğumuz havanın yüzde 21’ini oksijen oluşturur.
Hava ve su ve sıcaklık, hayatın devam etmesi için gereken asgari üçlüyü
oluşturur. Şu işe bakın ki, hidrojen hem Güneşten gelen sıcaklığın
kaynağını, hem de suyun bir bileşenini oluştururken; oksijen de hem havayı,
hem de suyun diğer bileşenini oluşturuyor. İşte hayat için gerekli olan bu
üçlü sadece su ve suyun taşıdığı maddelerle ortaya çıkarılmış.
Allah hem hayatı, hem de kâinatı sudan yarattı desek kimse itiraz edemez.
Oksijen
Dünyanın yaratılış aşamalarının başında Rabbimizin fotosentez yapan
bitki âlemini yaratmasıyla artış göstermiştir. Bitkilerden önce dünyada
bulunan bakteri türü canlılar havadaki serbest oksijene ihtiyaç göstermeden
yaşıyorlardı. Bitkilerin yaratılışı ile Dünya o güne kadar görülmeyen
bir nevi çevre felâketi yaşadı. Havanın tüm kimyası değişti ve
fotosentez kaynaklı oksijen havaya karıştı. Suyun bu iki temel maddesinin
halen dünyada sürüp giden hayatla ilgisi bu şekilde başlatılmış oldu.
Peki,
su ilk aşamalarda dünyaya nereden getirildi ve halen nereden takviye ediliyor?
Güneş sisteminde Dünyadan başka en çok suyu barındıran nesneler kuyrukluyıldızlardır.
Birkaç santimden yüzlerce kilometre büyüklüğe kadar kuyrukluyıldızlar, bünyelerinde
donmuş olarak su barındırırlar. Dünyanın buharlaşma yoluyla uzaya kaçırıp
kaybettiği su her gün atmosfere giren binlerce minyatür kuyrukluyıldız ve
onlardan kopmuş parçaların getirdiği su ile dengelenir. Bu şekilde dünya
her gün tonlarca yeni giren su ile bu yönden takviye edilir. Uzayda bu şekilde
kozmik bir macerası olan suyun Dünyada ise mükemmel bir çevrim neticesinde
tekrar tekrar milyonlarca kere kullanılışına şahit oluruz. Bugün elinizi yıkadığınız
suyun içindeki sayılamayacak kadar çok molekül daha önce belki bir çiçeğin
taç yapraklarından, belki bir kuşun yavrularına taşıdığı sudan parçalar
taşıyor olabilir. Veya şöyle düşünebilirsiniz: Belki de biraz önce
yudumladığınız suyun içinde 1400 sene evvel bir sahabenin içtiği
zemzemden veya daha da kıymetlisi Allah’ın Habib'inin(s.a.v.) mübarek
parmaklarını dokundurduğu sudan gelen en az bir adet molekül vardır. Ki, böyle
düşünürsek, suyu israf etmeme veya hürmet gösterme noktasında daha bir
titizleniriz herhalde!
Yukarıda
anlattıklarım size çok uzak ihtimalleri çağrıştırmıştır muhakkak. Öyleyse,
bunun aslında pekâlâ mümkün olduğunu görmeye ne dersiniz?
Herhangi
bir yerdeki su, ister kullanılmış olsun ister temiz, yavaş yavaş gaz haline
dönüşerek atmosfere karışır. Buharlaşma dediğimiz bu harikulâde
pompalama sistemi ile binlerce metre yükseğe çıkan su, bulutlarda birleşerek
seyahate çıkar. Özellikle Ağustos ayı sonunda, yani sonbahar yaklaşırken
gökyüzünde sıkça görülen parça bulutlar aslında yüzlerce, hatta
binlerce tonluk su depolarıdır. Bizleri hiç zahmete sokmadan Rabb'imiz suyu
yerden alır, buharlaştırarak temizler, rahmetinin gerektirdiği yerlere sevk
eder ve yağmur, kar ve benzeri şekillerde tekrar kullanılmak üzere emrimize
verir. Tenimizden ter olarak çıkanlar dahil, dünyadaki her yerden her şekilde
buharlaşan su, gökyüzünde birleşip birbirine karışır. İçtiğiniz
sudaki moleküller bir zamanlar mutlaka Pasifik Okyanusunda, Amazon nehrinde,
Zemzem pınarlarında, bir bebeğin içtiği anne sütünde, enfes bir meyvenin
içinde ve tahmin edebildiğiniz her yerde bulunmuştur. Yine içtiğimiz bir
bardak sudaki en az bir molekül bizden daha değerlidir; çünkü o Peygamber
Efendimizi(s.a.v.) görmüş olmalıdır. Bu anlattığım, dünyadaki maddeler
içinde en çok su için mümkündür. Suyu belki de bu yüzden çok severiz; güzellikleri
onsuz düşünemeyiz.
Bu
olayı matematiksel olarak düşünürsek; Efendimizin(s.a.v.) içtiği bir
bardak sudaki molekül sayısı, suyun 180 cc (bir su bardağından az) olduğunu
varsaydığımızda, 10 x 6 x 1023 adettir. Bu sayı dünya yüzölçümünün
santimetrekare olarak yazılmasından bile büyüktür. Yani 1400 senede her
yere yayılmış olan bu mübarek su moleküllerinden dünyadaki her
santimetrekarede en az bir adet vardır. Suya göstereceğimiz hürmet açısından,
bunu iyi düşünelim.
Su,
geçmişte olduğu gibi gelecekte de en önemli madde olmaya devam edecektir. Yıldızlarda
hidrojenden sağlanan enerji dünyada da bir şekilde geleceğin enerjisi
olacaktır. Büyük otomobil firmaları daha şimdiden hidrojen yakan prototip
arabalar üretiyorlar. Dünyanın petrol rezervlerinin 40 yıl içinde ekonomik
olmaktan çıkacağını gören motor üreticileri alternatif ve temiz yakıt
arayışlarında çözüm olarak büyük
ölçüde hidrojeni düşünüyorlar. Rabbimiz kâinatı fizyon yolu ile
hidrojenle ısıtırken bizim de, fizyon olmasa bile, yakarak—yani oksijenle
birleştirerek—hidrojeni kullanmamız kadar makûl birşey yoktur. Çünkü
temiz yakıt konusundaki gerçekleri elbette Rabbimizden daha iyi bilemeyiz.
Hidrojen yakan bir motor, atık ürün olarak sadece su üretecektir.
Buradan
varabileceğimiz noktada ise karşımıza Rabbimizin muhteşem ilmini ve onun
her sıfatını üzerinde tecelli ettiren bir madde olarak yine su çıkıyor.
Çok basit ama çok fonksiyonel bir varlık olan su, çağlayanlar halinde ve
sele dönüşmüş şekilleriyle Sahibinin gücünü; kendine ait bir şekli
olmamasıyla Sahibinin benzersiz ve emsalsizliğini; ihtiyaçlarımızı görmesiyle
Sahibinin rahmetini; temizliği, arındırıcı özelliği ile Sahibinin
kudsiyetini; ve taşıdığı başkaca özellikler ile Sahibinin başkaca isim
ve sıfatlarını bize anlatır. Bize Allah’ı bütün isimleriyle tanıttırır.
Bütün
bunları göz önüne alarak memleketimizin içinde bulunduğu kuraklığı
atlatabilmek için suyumuzu daha bir dikkatli ve ekonomik kullanalım ki,
Rabbimiz suya verdiğimiz değeri görerek dualarımıza cevap versin ve bol bol
yağacak rahmetiyle kurumuş toprakları yıkasın inşaallah.