ONUN YERİNDE OLMASA
Kadın
heyecanla cevap verdi; çocuğa sormuştum oysa... Bu kez saçını okşadım çocuğun;
tekrar sordum usulca... Kadın o kadar memnundu ki durumdan, her soruma ard arda
cevap verdi durmadan. Çocuğun açılan ağzı, annesinin kendinden önce verdiği
cevapları duymasıyla kapanıyor; kelimeler bir yutkunuşla geldikleri yere
geri gönderiliyordu. Ona, “Seni tanıdığıma memnun oldum” demek
isterdim, kendini tanıtabilseydi eğer. Annenin çocuğu dürtüp “Teyzene teşekkür
etsene, bak seninle ne kadar ilgilendi” demesi, bana, veda vaktinin geldiğini
haber verdi hüzünle. Gülümseyerek gözlerinin içine baktım; göz kırptım
ve “Seni tanı...mak isterdim;
konuşmana izin verilseydi” diyemeden uzaklaştım.
Bu
tür manzaralara alışkın olsam da üzülmekten alamadım kendimi. Biliyordum
ki anne iyi niyetliydi. Çocuğuna zarar vermek aklının ucundan bile geçmezdi,
sadece işini kolaylaştırıyordu çocuğunun; başka durumlarda da olduğu
gibi.
Ne
vardı ki, çocuğunun dağıttığı oyuncakları toplamasında, yatağını
topladığı gibi oyuncakları da
toplayabilirdi nasıl olsa. Bir de giysileri vardı çocuğun, canım ne var ki
bu kadar iş yapmışken birkaç pantolon, kazak, çorap kaldırsa eline mi yapışırdı.
Hem daha bizim ki çocuk, büyüyünce öğrenir.
Sonra
bizimki biraz büyüdü, şöyle okul çağına geldi. Matematikte zorlandığında
yine annesi yetişiyordu imdada. Ne de olsa bebek oyuncağıydı onun için...
Çocuğun resme zaten hiç kabiliyeti yoktu. Ne yaptığı adam adama
benziyordu, ne de ağaç ağaca. Yine yardım gerekliydi. Annesi adama benzeyen
adam, ağaca benzeyen ağaç çizebiliyordu; yardım ediverdi. Bu arada hâlâ
dağılan eşyalar, oyuncaklar annenin eline yapışmayarak kalkıyordu yerine.
Bizim ki ne zaman komşularda yada akrabalarda bir yerlerde yaşıtlarıyla olsa
ve hatta oyun oynasa hiç sorun çıkmıyordu. Çıkmıyordu, çünkü her
sorun, ses olmasın, çığlık atılmasın, kimse ağlamasın
‘işte bu en güzeli’ diye düşünen anne tarafından ortadan kaldırılıyordu.
Bizimkinin arkadaşlarıyla yaşadığı sorunlar annesinin karar ve yöntemleriyle
hemen çözülüyordu. İlkokulda da asla karar vermek zorunda kalmadı bizimki.
Sene sonunda oynanacak piyesteki rolü öğretmeni seçmiş, her gün giydiği
ayakkabısına annesi karar vermişti. Annesi harika hediyeler seçerdi çocuğuna,
ne istediğini bilmese de çocuğunun; tahminde hiç yanıldığı olmazdı! Çocuk
kendisi için en güzel kitabı, en güzel oyuncağı, en güzel kazağı
nasıl seçebilirdi ki! Anne mutlu, çocuk suskundu...
Derken
biraz daha büyüdü çocuk. Ailesinden bağımsız ama annesinin seçtiği
arkadaşları oldu. Sorun çıkarsa annesi
daha rahat müdahale etsin diye, annesinin daha yakından tanıdığı çocuklar
arasından. Bu arada karnede de kırıklar getirdi bizimki; nasıl olsa annesi
sebebini anlatabilirdi herkese.
Sonra
biraz daha büyüdü, neredeyse genç oldu. Büyükşehir temkinli değildi, işte
bu yüzden yalnız başına hiç çıkmadı sokağa. Diğer mahalleye kadar hiç
yalnız yürümedi; okula zaten servisle gidiyordu ne gerek vardı yürümesine.
Gerçi hafta sonları arabasıyla gezdirirdi babası. Yalnız kalamadığı için
bir tek o gün üzülmezdi. Bir hafta boyunca babasını görmek için beklediğinden
olsa gerek.
Bu
arada bir çok kez konuşmak istedi. Ama ağzından yanlış kelimeler çıkar
diye düşünüp, susmaya karar verdi. Annesi her zaman en güzelini düşünüyor
ve yapıyordu; onun yanında yanlış yapamazdı ki bizimki.
Biraz
daha büyüdü, belki de yaşlandı demeliyim artık. Annesinin istediği okulu
bitirip, annesinin bir arkadaşının şirketinde işe girdi. Annesinin seçtiği
kızla evlenip bir yuva kurdu. Hâlâ en çok görüştüğü insan annesi...
Bazen, acaba ben bunu mu isterdim diye soracak gibi oluyor kendine, ama vazgeçiyor;
ya yanlış cevap verirse. Ara ara içinden haykıran sesler gelse de kulağına
bunu hiç düşünmüyor... Peki
mutlu mu, bunu da bilmiyor...
•••
Hepimizin
kıyısından köşesinden bulaştığı bir hikaye bu...
Genelde
iyi niyetle başlar müdahalelerimiz, aslında iyi niyetimizden müdahale
ederiz.
Ama
biraz dikkat etsek yaptıklarımıza, kendi olamayan çocuklar yetiştirdiğimizi
sanırım fark ederiz. Kendi olamayan çocuklarla birlikte, kendini ifade
edemeyen çocukların sayısı da artar durmadan...Tanıdığımız, kendine güveni
olmayan, söyleyecek sözü olmayan, seçim yapamayan, karar veremeyen, adım
atamayan, sorumluluk alamayan tüm yetişkinler yukarıdaki hikayenin bir kısmını
yaşamış olanlardır hayatlarının bir bölümünde yada bölümlerinde...
Anneler
bilmem farkında mıyız? Çocuklarımızı koruma ve kollama çabasıyla gelen
birçok tavrımız, ileri de onların kendilerini koruyamamalarına, korumak ve
uzlaşıp anlaşmak için konuşamamalarına sebep oluyor. Arkadaşlarıyla
kavga ettiğinde çocuğunuz, çözümü siz üretip, sorunu ortadan kaldırıyorsanız
eğer; sorunların altından kalkmayı öğrenemeyecek kolayca. Farklı çocuklarla
nasıl anlaşabileceğini, dünyanın kendisinden ibaret olmadığını da öğrenemeyecek.
Risk almayı ve kaybetmeyi de... Üç yaşındayken kendi adına konuşanlar yüzünden,
sorulan bir soruya cevap veremeyen çocuk, yetişkin olduğunda kendi yerine
cevap verecek birilerini arayacak arkadaş olarak... Karar vermek için de
birileri gerekecek tabii. Çocukluğunda sunulan seçeneklerin arasından birini
hiç seçememişse, bu ister bir kitap, ister bir çorap olsun,
ileri de seçilecek şey sayısı arttığında hiç de kolay olmayacak
karar vermek. Yeni projeler, yeni işler uzak olacak büyüdüğünde çocuğunuzdan
eğer çocukken, yalnız başına, gururlanabileceği bir şey yapmasına izin
vermediyseniz. Hatta ilk kez
ayakkabısını bağladığında yada
düğmesini ilikleyebildiğinde tebrik etmediyseniz. Zorlukların altından
kalkabileceğine ikna olmamışsa çocukken, annesi aşmışsa onun adına tüm
engelleri, öz güveni gelişmeyecek, yapabileceğine inanmayacak ve adım
atmayacaktır asla.... Eğer bir ya da birkaç görevi yoksa evde çocuğunuzun;
masayı hazırlamak, çöpü dökmek, bakkal alışverişi, ve kendi eşyalarının
sorumluluğu gibi, büyüyünce de evinin sorumluluğunu pek alamayacak üstüne.
Üstelik
kendi işini kendi yapmadan da gelişmeyecek kabiliyetleri. Anaokuluna gidene
kadar kendisine anneannesinin baktığı bir çocuk biliyorum. Anaokuluna başlamasıyla
birlikte hiç o güne kadar olmayan bir sorunla karşılaştı aile. Çocukları
tuvalet alışkanlığı kazanmış olmasına rağmen, anaokulunda alt ıslatıyordu.
Bütün aile ve eğitimciler seferber oldular sebebini anlamak için, sonunda
buldular da.
O
güne kadar tuvalete giderken anneannesi pantolonunun
düğmesini açıyormuş torununun ve tuvalete o hazırlıyormuş çocuğu.
Üstünü başını da her zaman o giydiriyormuş. Çocuğunda öz bakım
becerileri yaşıtlarına göre gelişememiş dolayısıyla. Kendi yemek
yiyebiliyorsa çocuğunuz, yerlere döküyor, üstünü kirletiyor diye almayın
çatalı elinden, masanın altına bir örtü yayın yalnızca.
Asla
problemsiz olmayan, sorunlarla karşılaşacağı
bir dünyaya hazırlarken çocukları, pembe bir dünya sunmayın onlara
küçükken. Kendi sorunlarınızı onlara taşımadan-tabii ki kaldıramazlar-
kabiliyetlerine ve ihtiyaçlarına göre olan dünyalarında yaşamalarına izin
verin sadece.
Çok
da zor değil aslında:fikirlerini alın, konuşmalarına izin verin hatta
arkadaşları ile kavga etmelerine de... Ama onların yerine konuşmayın, onların
yerine kavga etmeyin yada barışmayın.
Karar
vermelerine de izin verin. Tabii ki kumanda sizin, ama çoktan seçmeli
alternatifler sunun evin içinde ve ilişkilerinizde. Verdiği kararların sonuçlarını
yaşamasına da izin verin.
Kurallarınızla çelişmediği sürece onun yerine karar vermeyin.
Sorumluluklar
verin, angarya işler değil. Sorumluluklarını yerine getirdiğinde alkışlayın
onu, başarılarını takdir edin. Ama onun yaşına ait sorumlulukları siz
yerine getirmeyin.
Kabiliyetlerinin
gelişmesine de izin verin. Yıkılmak üzere duran bloklardan yaptığı kuleyi
düzeltmeyin, ağaca benzemeyen ağacını, ağaca benzetmeyin, bırakın kendi
yapsın; size göre sonuç çok başarısız olsa da öğrenmek için çabadır
asıl olan.... Gelişmiş
kabiliyetlerinizi, onun adına hareket ederek çocuğunuzun kabiliyetlerini geliştirmesini
engellemeyin.
Bu
kadar şeyi yapmayın dedikten sonra, bir de şunu yapın isterseniz: Onu tanımaya
ve anlamaya çalışın.
Onu...