BİTMEYEN
İŞLER YÜZÜNDEN
“İşlerim bitince başlayacağım!”
İşlerim bitince başlayacaktım... Plânlarım vardı, yapmak istediklerim; gerekli olduklarına inandıklarım hatta olmazsa olmazlarım... Bu arada bir de işler vardı: Çok istemesem de yapmak zorunda olduklarım.
En iyimser tahminle üzerinden yedi yıl geçti bu düşüncemin. Tabii ki sadece yedi yıl önce böyle düşünmüş değildim. Taaa o günlerden bu günlere, hatta bu güne kadar-inşallah ileride olmaz- her gün yinelenen kısık sesli cümleydi bu:”İşlerim bitince başlayacağım.”
Hay Allah, zaman nasıl çabuk geçiyor değil mi? Yedi yıl -inanın çok iyimserim- nasıl geçmiş farkına varamadım; sizin de farkına varamadığınız gibi... Babam, “Evladım şu yaşa geldim, hiç bir şey anlamadım; zaman su misâli...”derdi de inanmazdım; sizin de inanmadığınız gibi...
Son on yılıma şöyle bir baktığımda her günümün; yaşıma, şartlarıma, ihtiyaçlarıma göre bazen yinelenen, bazen eklenen, bazen bir diğerinin yerini devralan işlerle geçtiğini gördüm; sizin de hayatınıza dönüp baktığınızda gördüğünüz gibi...
Belki de en acısı, hayatımın; bu işlerin toplamı olduğunu fark etmek oldu. Oysa bu yaptıklarım, hayatımı çok da anlamlandıran şeyler değildi. Hayatımı anlamlandıran, beni huzurlu kılan, insanlığımı hissettirenler vardı:Yapmayı plânladıklarım; vakitsizlik yüzünden köşede bekleyenler; sizin de bir köşede beklettikleriniz gibi....
Belki tamı tamına aynı değil köşede bekleyenlerimiz; ama bir ortak noktaları var... Hayatımız- ve sonrası- için çok önemliler!
Galiba beklemede olanlar içinde en önemli sırayı kitaplar alıyor; finaller yüzünden okumak zorunda olduklarımız değil ama! Onlara zaten işler kapsamında mecburen yer ayırıyoruz. Aslında bir bakıma diğerleri de final için gerekli; hayatımızın finali... Benim için çok önemli olan kitaplar var; sizler için olduğu gibi... Kendi içinde üç bölüme ayırdığım bu kitaplar, onlar için hazırladığım okuma planı yüzünden hedeflediğimden çok daha az okunmuş olarak, devam edilmek üzere kenarda bekliyorlar. Okuma plânıyla ne ilgisi var derseniz, derim ki size: “Önem verdiklerinize çok zaman ayırmalısınız.” Aslında, “Derdim ki size demek”, daha doğru olur. Yıllarca zihnimde yer eden bu anlayış yüzünden hazırladığım okuma plânları hep çok kabarık oldu. Kur’an-ı Kerim bir cüzden az okunursa ve mealine göz atılırsa olur; yoksa daha azına ben Kur’an okumamı derim! Risale-i Nur, yalnız başına bir saat okunursa olur; yoksa daha azına ben çalışmamı derim! Diğer seçtiğim alan kitapları ve anlayışımı açan, bence rehber kitaplar en az otuz sayfa okunursa olur; yoksa ben buna araştırmamı derim! Demem de, başıma neler gelir tahmin edebilirsiniz; tıpkı sizin de başınıza gelenler gibi...
Sadece kitap okumak değil köşede beklettiklerimiz; bunlara ilaveler çok olabilir ama benim ilk aklıma gelenler nafile ibadet cetvellerimiz; sizin de aklınıza geldiği gibi... Sanıyorum açmaya hiç gerek yok. Anahtar kelimeyi verdik, benim aklıma çoğu geliyor; size de olduğu gibi...
Hadi bir hesap yapalım beraber; kabaca bir hesap. Okumaların hepsi ortalama üç saat, nafilelere de bir saat desek, bu arada çoğumuza göre değişen ama hepimiz için ayrı olduğu halde vazgeçilmez olduğunu varsaydığımız özel çalışmalara da bir saat verelim. İnanmadınız mı? İnanın, inanın:Tam beş saat.
Şimdi dürüstçe cevap verelim:“Hangimiz gününün beş saatini-bitmeyen işlerden sıyrılıp- bu şekilde kullanabilir?”
Ben, “Ben” diyemeyeceğim, zira yalan söylemek haram ve yaşayarak öğrenme en iyi eğitim metodu. Farklı sebeplerle çoğunuzun bana katılacağınızı düşünüyorum; yaşadıklarınızın bir kısmını yaşadığım, Allah ömür verirse bir kısmını da yaşacağım için... Kaba hatlarıyla aynı çizgide gidiyoruz, farklı şeyler yaşasak da...
Hedeflerimizin oluştuğu zamandan başlasak düşünmeye; liseden-sizin ki daha erken ise itirazım yok-. Dersler ve sınavlar koşturmacası, ergenlik sorunları, kimlik bunalımları, kız iseniz ev işleri ve anneye yardım; erkekler biraz daha rahat....Üniversiteye hazırlanma: Kâbus gibi, kim bilir kaç yıl sürecek... Üniversite kapısı aralandı; dersler amma zormuş, finaller çok can sıkıcı; bir de bütünlemeler var, yaz tatilinde bile ders çalış. Neyse okul bitiyor, iyi bir iş bulabilsek! Askerliği işten önce mi yapsak; yok ya master yapıp çalışalım. “Kızım, işe ne gerek var, talibin çok, artık sen de yuvanı bil.” Master bitti, askerlikte, çok uğraştık ama sonunda iyi de bir iş bulduk; artık sırada evlilik var! Aynı yaştaki kızlar çoktan evlenmiş ve dahi çocukları olmuştur. Evlilik hazırlıkları, yeni bir insana ve hayat tarzına alışma derken, çocuktan çocuklara geçilmiş, çocukların her yaşıyla gelen farklı sorunlar başlamıştır...Bu hikâye böyle devam eder. Benim yaşadığım, sizin de yaşadığınız gibi...
Ve bu devam eden hikâye bize şunu söyler: Bitmeyecek işler; bitmeyecekler. Bir kısmı biterken yerini bir diğerine devredecek; mezuniyeti evliliğin izlemesi gibi. Bir kısmı da rutin olarak devam edecek; işe gitmek, yemek yapmak, temizlik gibi. Bizim iyi niyetle hazırladığımız idealist yoğun programlarımız ise, sürekli ertelenerek vaktinin gelmesini bekleyecek; ama sıra onlara gelmeyecek, çünkü gelemeyecek...
Yıllar önce birini tanıdım. Her gün on beş dakika okuyarak, binlerce sayfalık bir külliyatı beş yılda bitirmişti. Ben ise saatlik programlarıma karşın vakitsizlik yüzünden, yalpalayıp duruyordum istikrarsızlıkla...
Sonra bir gün karar verdim; sabah ve akşam on beş dakikamı yapmak istediklerime ayırmaya... Üstelik on beş dakika o kadar azdı ki; kolaylıkla bir yerlere sıkıştırılabiliyordu. Hatta bazen yirmi, bazen otuz dakika olabiliyor; istisna olmakla birlikte bir saate çıktığı bile oluyordu. Ama mutlaka her gün on beş dakika! Önemsemediğim on beş dakikalarla, bir saatlerle ulaşamadığım ne kadar çok şeyi başardığıma inanamazsınız; denersiniz sizin de inanamayacağınız gibi.... Ayrıca bitmeyen işlerimin hayatımın israf olan anları olmadığını öğrendim; her ne kadar tekrar ediliyor olsalar dahi...
Hayatımdı bitmeyen işlerim: Okulum, işim, eşim... Onlarla sorunluydum; onlardan sorumluydum. Onlarla hayatıma giren sorulara verdiğim cevaplardan sorulacaktım; sorgulanacaktım. Vereceğim cevaplar, -arkadaşlarla olanlar hariç- yalnız başıma kaldığım, kendimi insan gibi hissettiğim, kendimi kul gibi hissettiğim,o anlarımı anlamlı hissettiğim; ve küçümsediğim mütevazı on beş dakikalarda saklıydı. O on beş dakikalarda depoyu dolduruyordum; bitmeyecek işlerimi ateşlemek üzere!
Ve sonra yeni bir şey yerleşti zihnime; yıllar önce yerleşene, işin bitti dercesine:”Önem verdiklerinize, az-da olsa-, düzenli zaman ayırmalısınız.”
Artık biliyorum:Bitmeyen işler; bitmeyecek! Ama küçük ve sürekli adımlarımız, bitmeyecek işlerimizi aydınlatacak; anlamlandıracak... İdealist ama hayalperest; iyi niyetli,istikrarsız, uzunca programlarımızın yapamadıklarını yaparak!
Bitmeyeceğini bilerek başlamak hoş diyorum; tıpkı şimdi sizin de dediğiniz gibi...