Dişlerle Gelen Sağlık
Dr. Semra GÜLER
Varlık ağacının meyvesi olan insan, hem
maddî hem de manevî donanımı itibarıyla en girift sistemlerden biridir. Çok
boyutlu böyle bir sistem, farklı bakış açıları ile incelendiğinde insanın yapı
ve işleyişindeki hassas denge çok daha iyi görülmektedir. İnsan bir saraya, bir
şehre, bir fabrikaya benzetilerek de ondaki harikulade faaliyetler daha iyi
anlaşılabilir. Gıda işleme fabrikası olarak insan vücuduna bakılırsa dişler, bu
fabrikanın giriş kısmındaki mekanik değirmenlerdir. Ayrıca dişler, seslerin
düzgün ve âhenkli şekilde çıkarılmasında ve konuşma nimetinin gerçekleşmesinde
vazifelendirilmiştir.
Diş; mine, dentin, pulpa (öz) ve sement (dişlerin çeneye yapıştırılıp bağlandığı
doku) olmak üzere dört tabakadan yaratılmıştır. Vücudumuzdaki en sert doku
olarak yaratılan mine, dişin en dış kısmını kaplayan koruyucu tabakadır. Damar
ve sinirle donatılmadığından bu tabakaya tesir eden sıcak, soğuk, tatlı ve ekşi
gibi uyarıcılardan müteessir olmayız. Şefkatini her an, her yerde gösteren
Sonsuz Kudret ve Rahmet Sahibi, insan sarayının sindirim odasının giriş
kısmındaki dişleri örten mine tabakasını bu şekilde yaratmamış olsaydı,
alabileceğimiz gıda çeşidi oldukça sınırlı kalacaktı. Havanın temasıyla bile
büyük bir rahatsızlık hissedecek konuşmamız, hattâ ağzımızı açmamız bile bir
eziyet olacaktı. Minenin altındaki dentin (diş kemiği) ise, sıcak, soğuk, tatlı
ve ekşi uyaranlara hassas bir tabakadır. Bu tabakaya konan tamir hücreleri ile
gerektiğinde dentin dokusunun yeniden inşa edilmesi de şefkâtin bir başka
tecellisidir. Dişin en iç kısmındaki canlı tabaka, pulpa olarak adlandırılır.
İçerisine yerleştirilen kan damarları ile diş, enfeksiyondan korunur ve dişin
beslenmesi sağlanır. Pulpa tabakasındaki sinir hücreleri, sıcak, soğuk ve basınç
gibi uyaranların hissedilmesinde rol alır.
Bir dişin anatomik yapısını yakından incelediğimizde, ne kadar muhteşem ve
hikmetli yapılarla donatıldığını açıkça görebiliriz. Ancak, sağlığımızın
korunmasında, ağzımıza inci taneleri gibi hikmetle dizilmiş dişlerimizin
vazifelerinin ne kadar farkındayız?
Mikropların vücudumuza giriş yollarından biri ağızdır. Bu yüzden hastalıkları
engelleme ve sağlıklı olmada ağız ve diş bakımı önemlidir. Ağız temizliği
yapılmadığı zaman, en zayıf mikropların bile üreyeceği ortam hazırlanmış olur.
Temizlenmeyen bir ağızda yiyecek artıkları dişlerde birikerek bakteri plâkları
oluşturur. Bakteriler bu plâklardaki glikozu kullanarak asit üretirler. Asit
ise, diş çürümelerine ve diş eti hastalıklarına sebep olur.
Koruyucu hekimlikte öncelikli yeri olan diş sağlığı ve temizliği hakkında
yeterli bilgiye sahip miyiz? Ağız ve dişleri yemeklerden sonra ve her abdest
alışta temizlemenin, İnsanlığın Efendisi (sas) tarafından övülen bir meziyet
olarak takdim edilmiş olması, diş sağlığının korunmasına bir ibadet derinliği de
katmaktadır.
Süt dişlerinin hikmeti
Süt dişleri altıncı aydan sonra çıkmaya başlar. Genetik, doğum ağırlığı, sosyo-ekonomik
seviye ve beslenme gibi faktörlere bağlı olarak süt dişlerinin sürmesinde,
bebekler arasında farklılıklar vardır. Her 6 ayda, bir grup dişin sürmesiyle 2,5
yaşında süt dişlerinin tamamı çıkmış olur. 6-12. ayda süt kesiciler, 12-18. ayda
birinci azılar,18-24. ayda kaninler (köpek dişleri), 24-30. aylar arasında da
ikinci azılar sürer. Dentin tabakasının gelişmesi bu dönemde tamamlanmadığından,
süt dişlerinin çürüğe karşı direnci düşüktür. Pulpa dokusu bol damarlı
olduğundan çürümeye daha meyillidir. Süt dişlerinin gelişmesine olumlu veya
olumsuz tesir eden başlıca faktörler, parmak emme davranışı, emzik kullanma,
dudak emme ve dudak ısırma ile diş gıcırdatma alışkanlıklarıdır. Süt dişlerinin
sürmesi esnasında diş etlerinde kaşınma, parmakları ağıza götürme, yanakları
ısırma, tükürük miktarının artışı, göz yaşarması, iştahsızlık, kilo kaybı, ateş,
hırçınlık ve ağlama gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Bu dönemde oluşan
rahatsızlıkları gidermek için diş etlerindeki basıncı azaltmaya yönelik,
çiğneyecek bir şeyler, ayrıca soğuk içecek ve yiyecekler vermek ağrıyı azaltmada
tesirli olabilmektedir. Fıtratta hiçbir şey abes olarak cereyan etmediği için,
"Süt dişlerinin sürmesi esnasındaki bu muhtemel rahatsızlıkların neticesinde
gelen nimetler nelerdir?" sorusu sorulabilir. Bir başka deyişle, çoğumuzun;
'Nasıl olsa bunlar kalıcı değil' diyerek pek fazla dikkat etmediği süt dişleri
neden önemlidir? Süt dişleri tarafından kaplanan alan, kendilerinin yerine
gelecek olan kalıcı diş için korunmakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik
yapılmaktadır. Eğer süt dişleri erken çekilirse, bu yer tutuculuk fonksiyonu
ortadan kalkmakta ve kalıcı dişler çenede çapraşık olarak yer almaktadır. Yine
süt dişleri çocuğun düzenli beslenmesine, düzgün konuşmasına vesile olmaktadır.
Süt dişlerinin sağlıksız olması ise çocukta estetik problemlere ve buna bağlı
psikolojik bozukluklara yol açabilmektedir. Tedavi edilmeyen süt dişleri;
ağrıya, kötü kokuya, çiğneme zorluğuna, çene gelişiminde ve beslenmede
bozukluklara, estetik ve genel sağlık problemlerine (romatizma ve kalb
hastalıklarına) sebep olabilmektedir.
Süt dişlerinin korunması
Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu
tedbirler daha fazla önem taşır. Erken dönemde alınması gereken koruyucu
tedbirler; bebeğin gece ağzında biberonla uyutulmaması, biberondaki süte bal,
şeker, pekmez gibi tatlandırıcılar ilâve edilmemesi, bebek beslendikten sonra
mutlaka su içirilmesi, ilk dişleri sürdükten sonra gece ve sabah beslenmeleri
sonrasında temiz ve ıslak bir bez veya gazlı bez ile dişlerin silinmesidir. Diş
fırçası kullanmaya arka dişler sürdükten sonra (2,5-3 yaşında) başlanmalıdır.
Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş
fırçaları kullanılmalıdır. Çocuklar dişlerin sadece görünen yüzlerini
fırçalayabilirler. Çürük oluşumunda diş aralarının temizliği çok önemli
olduğundan, ebeveynlerin kontrolünde fırçalamaları en idealidir. Bu dönemde
çocuklardan beklenen çok müessir bir fırçalama değil, fırçalama alışkanlığının
kazanılmasıdır. Diş macunu kullanımı ise, üç yaşından sonra başlatılmalıdır.
Ağız bakımında önemli olan hususun, diş macunu değil, güçlü bir fırçalama olduğu
unutulmamalıdır. Bu tedbirler uygulanmamış ve geç kalınmış ise, süt dişlerindeki
çürükler 'nasıl olsa yerine yenileri gelecek' yanılgısına düşmeden en kısa süre
içinde tedavi edilmelidir.
Devamlı dişler
İlk süren dâimî diş '6 yaş dişi' denilen 1. büyük azılardır. 7-9 yaş arası alt
ve üst kesiciler, 9-10 yaş arası alt kaninler,10-12 yaş arası 1. ve 2. küçük
azılar, 11-12 yaş arası üst kaninler, 12-13 yaş arası 2. büyük azılar ve son
olarak 17-21 yaş arası 20 yaş dişleri denilen 3. büyük azılar çıkar. Daimî
dişler sürerken ortaya çıkabilecek muhtemel problemlerden biri, dişlerin
çapraşık gelişmesidir. Genetik faktörler, ayrıca süt dişlerinin zamanından önce
çekilmesi, solunum problemleri ve süt dişlerinin ara yüzlerinde görülen
çürüklerin tedavi edilmemesi, çene kavsinin diğer dişlerin boyutuna olan
uyumsuzluğu gibi unsurlar, diş çapraşıklıklarına sebep olabilmektedir. Dişlerin
düzgün sıralanması için uygulanan tedaviye 'ortodontik tedavi' denir. Dişlerin
çapraşıklığı, besin artıklarının birikmesine, dolayısıyla mikroorganizmaların
çoğalmasına ve çürüklere sebep olabildiği için ortodontik tedavi ihmal
edilmemelidir. Diş çapraşıklığı, alt ve üst dişlerin uygunsuz temasından dolayı
çene ağrılarına da yol açabilir. Dişlerdeki çapraşıklıklar, kalıcı dişler
çıktıktan hemen sonra, kemik gelişimi tamamlanmadan düzeltilmelidir.
Yirmi yaş dişlerinin çekilip çekilmemesi konusunda pek çok tartışma vardır.
Yirmi yaş dişleri, çene kavsinin en arka kısmına yerleştirilmiştir. Bu bölge,
yiyecek artıkları ve mikroorganizmaların birikmesi için çok uygun bir alan
oluşturur ve bundan dolayı yirmilik dişler çok kolay çürür. Ayrıca buradaki
çürüme, yandaki ikinci büyük azılar için de tehlike arz eder. Bu dişlerde
yapılan tedavilerde uzun dönemde başarı sağlanamazsa bu dişler çekilebilir. Bu
dişler, doğru pozisyonda sürdüğü, çevre dokulara zarar vermediği ve çenede
bunlar için yer bulunduğu takdirde, ağızda kalmalarında fayda vardır.
Günümüz insanının estetik anlamdaki kaygılarından biri de diş rengi problemidir.
Diş rengi, aynı göz ve ten rengi gibi kişiden kişiye farklılık gösterir. Diş
rengine çay, kahve, sigara, beslenme tarzı ve diş travması gibi dış faktörler
ile, genetik ve yaşlılık gibi iç faktörler de tesir eder.
Ağız ve diş sağlığımız için neler yapmalıyız?
Ağız ve diş temizliği, her konuda önümüzü aydınlatan Peygamber Efendimiz'in
(sav) üzerinde hassasiyetle durduğu bir husustur, ve burada en tesirli metot diş
fırçalamadır. Dişler yemeklerden hemen sonra değil, ağzın asitlik derecesinin
normale dönmesinden sonra (yemeklerden doksan dakika sonra) fırçalanmalıdır.
Sağlıklı bir ağıza sahip olmak için diş fırçalama tekniğini iyi bilmek
gerekmektedir. Diş etinden dişe doğru ve dairevî hareketlerle dişler
fırçalanmalı, sert hareketlerle diş etini zedelemekten kaçınılmalıdır. Dişler
günde en az iki kere fırçalanmalıdır. Fırçalama sonunda dilimizi de çok hafif
bir basınçla fırçalayarak plak oluşumunu engelleyebiliriz. Ayrıca diş
protezlerinde de bakteri plaklarının oluşmasını engellemek için düzenli olarak
günlük temizlik yapılmalıdır.
Ağız bakımında diş fırçalarına ek olarak diş ipleri kullanılmasıyla ideal bir
temizlik sağlanabilir. Diş ipleriyle, fırçanın ulaşamadığı diş araları
temizlenerek buradaki çürüklerin ve diş taşı oluşumu engellenebilir. Ayrıca
fırçaların ulaşamadığı bölgelerde tesirli temizlik sağlaması bakımından özel
gargaralar kullanılabilir.
Diş ara yüzlerinde kısmî temizlik için kullanılabilen daha kolay temin
edilebilir ve daha ekonomik olması açısından diş ipine göre avantajlı
sayılabilir. Ancak kalın yapısı itibariyle diş aralarında diş ipi kadar ideal
temizlik sağlayamaz. Diş etlerinde iltihabî reaksiyon oluşturmaması açısından
küt uçlu kürdanlar tercih edilmelidir. Dişler arasında uzun süre kalmış besin
artıklarında birçok zararlı mikroorganizma üreyebileceğinden bunların
yutulmaması gerekir.
İleriki yaşlarda kalsiyum eksikliğine bağlı diş eti çekilmesi ve dişlerde
sallanmalar ortaya çıkabilir. Dişsiz ağızlarda özellikle alt çenede kemik
erimesi sonucu protezin çeneye tam oturmaması ve yerinden çıkması gibi
şikayetler ortaya çıkabilir. Bu dönemde hem ağız-diş, hem de vücudun diğer sert
dokuları için ihtiyaç duyulan kalsiyum bakımından zengin gıdalarla
beslenilmelidir.
Yaşın ilerlemesiyle vücutta kalsiyum organik madde miktarında da azalmalar olur.
Dişlerdeki organik madde azalmasına bağlı olarak dişler daha kırılgan hale
gelebilir. Fındık ve ceviz gibi sert gıdalar dişlerde her dönemde ilk bakışta
gözle fark edemeyeceğimiz çatlaklara, ileri dönemlerde kırılmalara yol açabilir.
Hayatın hiçbir döneminde dişimizle bu derece sert gıdaları kırmamalı, özellikle
yaşlılık döneminde kırılmalara karşı daha hassas olmalıyız.
*Bu yazı Sızıntı
Dergisinden alınmıştır.